KDEOx9A. Uzman Psikologu Elmas Merve Malas, pandeminin devam etmesi ve vaka sayılarının artmasıyla beraber, toplumda şiddet olaylarının da arttığını, işsizlik, hastalığa dair olan belirsizlik, sosyal mesafe ve karantina gibi durumların ev içi şiddeti daha da arttırdığını Psikologu Elmas Merve Malas, pandeminin devam etmesi ve vaka sayılarının artmasıyla beraber, toplumda şiddet olaylarının da arttığını, işsizlik, hastalığa dair olan belirsizlik, sosyal mesafe ve karantina gibi durumların ev içi şiddeti daha da arttırdığını belirtti. Stres altındaki kişiler şiddete başvurabilir Covid-19’un yayılmasını önlemek için getirilen kısıtlamalardan ötürü kişilerin özgürlük alanlarının sınırlandığını ifade eden Malas, "Bu kısıtlamalar ve alınan önlemler kişilerin planlarını ertelemesine ve amaçlarına yönelik davranamamalarına neden oldu. Kişilerin geleceğe dair kaygı düzeyleri arttı. Çalışma hayatı, eğitim ve sosyal yaşam ile ilgili planlarında değişikliklere yol açtı. Bu belirsizlik durumun ne kadar süreceğinin belli olmaması kişilerin kendilerini güçsüz hissetmelerine, acı çekmelerine ve günlük hayat düzenlerinin bozulmasına neden oldu. Evde, işte, trafikte, hastanede ve günlük yaşamda kişiler bu olumsuz duygularla karşılaştıklarında sorunlarıyla baş etmede zorlandılar, öfke düzeyleri yükseldi, sonuçta saldırganlık ve şiddet davranışları ortaya çıktı. Psikolojik destek almaya gelen birçok danışanım eşine, çocuklarına ve çevresine karşı yoğun öfke duygusu yaşadığını, bu öfkelerini kontrol edemediklerini ve öfkelerinin şiddete dönüştüğünden yakınmaktadır. Çocukluk döneminde şiddete maruz kalmış bireyler yetişkinlik döneminde problemlerini çözmek için şiddete başvurabilir. Stres altında kişilerin toleranslarının azalmasıyla şiddete başvurabilirler" dedi. Şiddet, stres ve kaygı durumlarında daha fazla artıyor Uzman Psikolog Malas, kadınlar, çocuklar ve yaşlıların bu dönemde şiddete daha fazla maruz kaldığına değindi. Ev içi şiddet olaylarının arttığını bildiren Malas, “Şiddet, stres ve kaygı durumlarında daha fazla artmaktadır. Covid-19 sürecinde fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddete maruz kalan kişiler, şiddet uygulayan kişi ile aynı evde kalmak zorunda kaldılar. Şiddete maruz kalan kadınlar suçluluk, yalnızlık, korku, çaresizlik, kendine güvensizlik, değersizlik, gerginlik ve huzursuzluk gibi duyguları yoğun biçimde yaşamakta, yaşam enerjisinde azalma ve uyku ve iştah bozukluğu, kendine zarar verme davranışları veya intihar girişimleri de görülmektedir. Şiddet, hangi şekilde olursa olsun, kişilerde psikolojik rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete bozuklukları, alkol madde bağımlılığı, depresyon gibi bir çok psikiyatrik rahatsızlık görülme ihtimali ortaya çıkabilir. Eşinden fiziksel ve psikolojik şiddet gören kadınlar çocuklarına şiddet uygulayabilir, öfkelerini kontrol edemezler. Bazı kişilerde ise, aşırı temizlikle uğraşma, aşırı yemek yeme ve kendilerini bir işe verme davranışı görülebilir. Bazen de kişiler depresyona girdiklerinde sigara ve alkole yönelirler ya dçevresine öfke ve saldırganlıkta bulunabilirler” diye konuştu. Öfke kontrolü için neler yapılmalı? Öfkeli hissettiğimiz zaman ne yapmalıyız? sorusuna da cevap veren Malas şunları söyledi Öfke hissettiğimiz zaman kendimize öfkenin geçici bir duygu olduğunu, kısa bir süre sonra geçeceğini hatırlatmalıyız. Öfke sırasında yanlış kararlar vermek ve hata yapmak yüksek ihtimaldir. Öfkeli olduğumuz zaman karşımızdaki kişiye zarar verebileceğimizi hatırlamalıyız. Öfkeli hissettiğimizde kontrol edemiyorsak ortamdan uzaklaşmamız gerekir. Bunların yetersiz kaldığı durumlarda, psikologlar veya psikiyatristlerden yardım alabilirsiniz. Eğer öfkemizi kontrol edebilirsek yararlı, eğitici bir duygu haline gelebilir.
Saç dökülmesi mevsim geçişlerinde en sık rastlanan sağlık problemlerinin başında geliyor. Uzmanlar, birçok hormonal, metobolik ve besinsel etkilerin saç dökülmesine neden olabileceğini, bu unsurları ortadan kaldırmadan yüzde 100 tedavinin mümkün olamayacağının altını çiziyor... Dermatoloji Uzmanı Dr. Köksal Hacı mevsim değişikliklerinde artan saç dökülmeleri ve alınabilecek önlemler hakkında şu bilgileri verdiDüzenli beslenmek gerekiyorDüzensiz beslenme alışkanlıklarının saç sağlığı üzerindeki zararları her geçen gün artıyor. Saç dökülmesine neden olan en önemli faktörlerden biri de dengesiz beslenmedir. Sağlıklı ve dökülmeyen saçlar için öncelikle protein, çinko, B 12 vitaminleri, folik asit ve bakır eksikliği olmamasına özen gösterilmelidir. Bu besinlerin eksikliği saç sağlığınızı olumsuz yönde etkiler. Ayrıca alkol ve sigara kullanımını alışkanlık haline getirmek saçların ölmesine neden oluyor. Sigara saçlarda yağlanmaya ve kırılmaya da neden olmaktadır. Saçların ne kadar dökülmesi normal karşılanır?Saçlar 1 ay da yaklaşık 1 santim büyürler. Yaş ilerledikçe bazı kıl kökleri tahrip olduğundan saç miktarında azalma olabilir. Bir günde dökülen saç miktarı en çok 100 adet olmalıdır. Normal oranda olan bu saç dökülmesi saçı seyreltmez. Zira dökülenlerin yerine yenileri çıkar. Hangi durumlarda saçların normalden daha fazla dökülmesi söz konudur?Stres, ameliyat, doğum gibi durumlardan sonra saç dökülmesi görülebilir. 39 derecenin üzerindeki ve tekrarlayan ateşli hastalıklardan sonra, şeker hastalığı, karaciğer yetmezliği gibi hastalıklarda da saç dökülmesi görülebilir. Demir eksikliği, çinko eksikliği, aşırı zayıflama, şok diyetlere bağlı protein eksikliği, bazı ilaç ve kimyasal maddelerde saç dökülmesine neden olur. Alkol ve sigara tüketimi de saç sağlığını doğrudan etkiler. Saç dökülmesi şikayeti olanlar öncelikle ne yapmalıdırlar?Saç dökülmesinden şikayeti olanlar öncelikle hangi sebeple saçlarının döküldüğünü öğrenmek için bir cilt hekimine doktora başvurmalıdırlar. Yapılacak muayene ve laboratuar tetkikleri, hatta bayanlarda yumurtalık ve böbrek üstü bezi ultrasonografi ve sintigrafi tetkikleri ile en doğru sonuca dökülmesini önlemek için?? Saç ve saç derisine zarar veren ürünlerden kaçınılmalıdır.? Protein ağırlıklı besinlerin tüketimine özen gösterilmelidir.? B grubu vitaminler biotin ve d-pantenol alınabilir.? Demir ve çinko eksikliği varsa ek vitaminlerle eksiklik giderilmelidir.? Karbonhidrat ağırlıklı beslenmeden kaçınılmalıdır.? Stresten uzak durulmalıdır.? Sigara ve alkol kullanımı alışkanlık haline getirilmemelidir.? Saçı her gün yıkamak doğru değildir. 2-3 günde bir ph değerinde bir şampuanla yıkamak yeterlidir. Saçları sık yıkamak, saç derisinin yağ dengesini bozar ve saçlar daha fazla yağlanır.? Jöle kullanılmamalıdır. Jöle saçın nefes almasını önler ve dolayısıyla saç kaybına neden olur. Jöle kullanılsa bile aynı gün saçı yıkamak gerekir.? Yüksek miktarda A vitamini alınması saç dökümünü tetikler. A vitamini alımı kesilerek bu problem çözülebilir.? Saç derisinin kanlanmasını sağlayan damarların akışı yönünde saçlı deriye masaj yapmak saç dökülmesini önlemektedir. Bu yazı alınmıştır.
Şimdi Ne Yapmalı? - Şiddetle Mücadele ve Şiddeti Önlemek 13 Şubat 2018 Diyanet TV Youtube Kanalına Abone Olun! 1800 kez izlendi Konu Psikolojik ve fiziksel şiddet arasında nasıl bir ilişki söz konusu? Şiddet uygulayan kişiler nasıl bir psikolojiye sahip? Şiddeti önlemek ve mücadele etmek için ne yapmalı? Konuk Doç. Dr. Mustafa Uslu - Psikolojik Danışman Selçuk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi Şimdi Ne Yapmalı'nın tarihinde yayınlanan
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir; feministler anneliği kabul etmezler" sözlerinin neden olduğu tartışmalar eşliğinde geçti. Dominik Cumhuriyeti'nde Trojillo diktatörlüğüne karşı direnişi sergileyen Mirabel Kardeşlerin, cezaevinde bulunan eşlerini ziyaret ettikten sonra tecavüz edilerek öldürülmelerinin tarihi olan 25 Kasım 1960 tüm dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günü olarak anılıyor. Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele kampanyalar artmış ve kamuoyunda geçmiş yıllara oranlara bir farkındalık yaratılmış olsa da kadına yönelik şiddet artmaya devam ediyor. Peki kadına yönelik şiddet nedir? Önlemek için neler yapılmalı? Hükümetin bu konudaki tutumu ne? İşte kadına yönelik şiddet ve Türkiye'nin tavrı Mirabel kardeşlerin ölümünün ardından tüm dünyada kadına yönelik şiddete karşı kampanyalar düzenlenmiş, 1981 yılında da Kolombiya’nın başkenti Bogota’da toplanan 1. Latin Amerika ve Karayip Kadınlar Kongresi’nde Mirabel kardeşlerin durumu ele alındı. BM de bu toplantının ardından Mirabel kardeşlerin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan etti. Kadına yönelik şiddetin tanımı BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, kadını hedef alan şiddetin “kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet olduğunu” belirtiyor. BM belgesinde kadına yönelik şiddet “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanıyor. Kadına yönelik şiddet ilk olarak Viyana’da düzenlenen BM Dünya İnsan Hakları Konferansı’nca “insan hakları ihlali” olarak tanındı. Konferansta kadına yönelik şiddet, “kadınların fiziksel bütünlüğünü, bireysel özgürlüklerini ve temel haklarını tehdit eden davranışlar” olarak tanımlandı. Türkiye’de kadın hareketi Dünyada 1970’lerin başında, Türkiye’de ise 1980 sonrası dönemde yükselişe geçen kadın hareketi, kadınların kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarını politika konusu yaptı. Kadınlar tarafından, kadın-erkek arasındaki farklılıkların eşitsizliğin gerekçesi olarak gösterilmesine karşı çıkılmış, yerleşik kadınlık-erkeklik rolleri ve erkek egemen toplumsal yapı sorgulanmaya başlandı. Süreçte, özel alanda yaşanan fiziksel şiddet, taciz, tecavüz gibi konular, kamusal alanda tartışılmaya başlandı, özellikle aile içinde yaşanan şiddet, ezilme ve baskıya, kamusal görünürlük kazandırıldı. AİHM'den aile içi şiddet cezası alan ilk ülke Türkiye Bu şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin bir göstergesi, kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın toplumsal mekanizmalarından biri olduğu ve kadını ekonomik ihtiyaçlarından yoksun bırakmayı da içerdiğini eklemek gerekiyor. 2004 yılında yayınlanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Raporu dayaktan töre cinayetlerine, küçük yaşta evlilikten beşik kertmesine ve intihara varan toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin varlığını belgelendiriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden AİHM aile içi şiddet nedeniyle ceza alan ilk ülke Türkiye. Bu mahkûmiyet, “devlet tarafından korunamamasına bağlı olarak kocası tarafından öldürülen Nahide Opuz” nedeniyle verildi. Kadın cinayetleri yıllara göre artış gösterdi Kadın hakları konusunda yasal düzeyde kısmi adımlar atılmış olmakla birlikte “kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete ilişkin” veriler kadın cinayetlerinin arttığını gösteriyor. Kasım 2009 tarihli Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında 66 olan kadın cinayetleri, 2007 yılında 1077’ye, 2009 yılının ilk 7 ayında 953'e ulaştı. 2014’e gelindiğinde yılın ilk 10 ayında 240 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti. İnsan Hakları Derneği'nin 2013 yılı kadına yönelik şiddet raporunda da kadına yönelik şiddet manzarası şöyle İktidarın kadın söylemi Kız mıdır, kadın mıdır! Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde Konya'da gerçekleştirdiği bir mitingte, Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş'a "O kadın, kız mıdır, kadın mıdır bilmem" ifadesini kullanmıştı. Her kürtaj bir Uludere'dir’ - Tayyip Erdoğan, AKP Kadın Kolları toplantısında “Her kürtaj bir Uludere’dir. Kürtajı cinayet olarak görüyorum” sözlerinden sonra kürtajın yasaklanması tartışması yaşanmıştı. Sınırlamaya ilişkin yasa tasarısı Haziran 2012’de Meclis’e gelmişti. - Dört haftalık ya da daha az süreli hamileliklerde bile kürtajın “ancak annenin sağlık durumunu tehdit eden durumlarda” geçerli olması ve tecavüz sonucu hamileliklerde dahi kürtaj yapılmamasına yönelik hükümleri içeren tasarıya ilişkin olarak eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Bebeğin yaşam hakkı anne karnından başlar. Kürtaj da zaten bir aile planlaması yöntemi değildir” demişti. - Hükümet bu süreçte kadın örgütlerinin yoğun tepkisi ile karşı karşıya kaldı. Pek çok ilde kürtaj hakkı için sokağa çıkan binlerce kadın, “Benim bedenim, benim kararım” diyerek bir kampanya başlattı. “Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformu”nu kuran kadınlar, kürtaj hakkına ilişkin bilgilendirme çalışmalarına başladı. Kadınlar hükümete geri adım attırmayı başardı. - Hükümet kürtaj yasağını 4 haftaya indiremedi, ancak bu tartışmalar sürerken isteğe bağlı sezaryeni yasakladı. Temmuz 2012’de kabul edilen düzenleme ile tıbbi zorunluluk bulunmaması halinde sezaryen yasaklandı. Gökçek Çocuğun ne günahı var, anası kendisini öldürsün! Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek de Samanyolu Haber'de ekrana gelen Günlük programında, kürtaj tartışmalarıyla ilgili olarak "Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün" ifadelerini kullanmıştı. Erdoğan Kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar Erdoğan Başbakan olduğu dönemde partisinin Kızılcahamam kampının son gününde, “Kız-erkek öğrenci aynı evde kalamaz. Talimatını verdik, denetimi yapılacak” açıklamalarında bulunmuştu. Arınç Kadınlar herkesin içerisinde kahkaha atmayacak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç kadınlarla ilgili açıklamasında, "İffet çok önemli. Sadece bir isim değil. Kadın için de bir süstür, iffet. Erkek için de bir süstür. İffetli olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Kadın ise o da iffetli olacak. Mahrem- namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetini koruyacaksın" ifadelerini kullanmıştı. Recep Akdağ Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar Recep Akdağ Sağlık Bakanı olduğu dönemde kürtaj konusunda, "Siyaset burada karar verirken hem bilimi hem de ahlaki tarafı dikkate alacak. 'Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?' gibi şeyler söyleniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar" açıklamalarında bulunmuştu. Erdoğan Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtrata ters Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'ndeki şu sözleriyle de tartışma yarattı "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir. Ben anamın ayağını koklardım, anneciğim çekme ayağını derdim. Bunu feministlere anlatamazsın. Onlar anneliği kabul etmiyor. Ama biz anlayana söylüyoruz." Kadına şiddeti önlemek için ne yapıldı? Şiddete Son Platformu’nun bu süre boyunca ortaya koyduğu yoğun çabalar sonucunda 4320 sayılı yasanın geliştirilmiş hali olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edildi. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan İstanbul Sözleşmesi esas alınarak hazırlanan yasa ile yalnızca şiddete uğrayan kadınların değil şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların da koruma altına alınması kabul edildi. Yasa ile ilk kez "ev içi şiddet" ve "kadına yönelik şiddet" gibi kavramlar hukuki literatüre girdi. Şiddeti önleme konusunda olumlu adımların atıldığı yasa, kadın örgütleri tarafından genel anlamda memnuniyetle karşılanmakla birlikte cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim konusundaki ayrımcılıkları içermemesi, kadına şiddetin önlenmesinde önemli ayağı oluşturan sığınma evlerine değinmemesi ve mülki amirlerin karar verebileceği bazı konularda hakime karar yetkisi tanımıyor. Ne yapmalı? T24’ün kadın örgütleri ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nden derlediği taleplere göre, kadına yönelik şiddete karşı yapılması gerekenler şöyle sıralanıyor - Kadına yönelik şiddete karşı ciddi ve kapsamlı bir eylem planı hızla hayata geçirilmelidir. - Kadına yönelik şiddetle, özellikle aile üyelerinden gelen şiddetle mücadele uzun soluklu, sistemli ve tavizsiz olarak gündemde yer almalıdır. Aile içi cinayetler mercek altına alınmalıdır. Bir yakınının şiddetine maruz kalma riski yüksek olan grupların erken devrede saptanması ve müdahale edilmesi sağlanmalıdır. - İlk adım şiddete karşı bilinç geliştirilmesi ve engellenmesi olmalıdır. - Bedensel yaraları sarmak için tıbbı tedavi, ruhsal destek yeterli değildir. Şiddet yaşadığını bildirenlere tıbbı rapor, yasal başvuru olanakları ve şiddetsiz bir yaşam sağlamak için önlemler geliştirilmelidir. - Klinik deneyimlerimiz arasında da görünmez konumda olan namus cinayetleri konuya duyarlı kadın kuruluşlarının örneğin merkezi Diyarbakır’da olan KA-MER çabalarıyla ile daha iyi tanınır olmuştur. Bu türü Sivil Toplum Kuruluşlarının talepleri karşılanmalı, çalışmalarına destek verilmelidir. - Namus cinayetleri, uluslararası hukuk açısından yargısız infaz olarak kabul edilmektedir. Bu cinayetleri engellemek için farklı düzeylerde strateji geliştirilmelidir. - Sağlık çalışanları bu tür riskli durumlar saptandığında risk altındaki kadının korunması için neler yapılabileceği ve işbirliği yapılacak yerler konusunda bilgi sahibi olmalıdır. - Ceza Kanunu’ndaki “Haksiz Tahrik” ve kadına karşı şiddet davalarında uygulanan “haksız tahrik indirimleri” kaldırılmalı, TCK’nin 29. maddesi uygulanmamalıdır. - Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde yazılı ve görsel basına da büyük görev düştüğünü düşmektedir. Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken, haber dilini doğru kullanmalı, etik değerlere uymalı, tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalıdır. Basının, suçu işleyen erkeğe değil, mağdur kadının özelliklerine odaklanması şiddetin sorumlusunun mağdur olduğu biçiminde bir yanılsama yaratabilmektedir. Buna dikkat edilmelidir. - Mağdurların kamusal sağlık ve sosyal destek sistemlerine ulaşmaları sağlanmalıdır. - Kadın sığınma evleri ile ilgili sorunlar hızla aşılmalı ve risk gruplarına, şiddetle sık karşılaşan meslek gruplarına ve kamuya yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına hız verilmelidir.
şiddeti önlemek için ne yapmalıyız